Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu yurtiçinde ve yurtdışında birçok cephede muharebeler yaptı. Muharebelere katılanların pek çoğu bir den fazla cephede görev aldılar. Belki de bir insanın görebileceği her şeyi, sevinci, üzüntüyü, başarıyı, acıyı, özlemi ve kaygıyı bir arada yaşadılar.
Birbirleriyle çelişen ama iç içe geçen duygular onları belki de daha çok mücadeleye itti. Dostluk, arkadaşlık, kader birliği yapma gibi nitelikleri ön plana çıkardı. Ama genel olarak bir şey eksik kaldı veya göz ardı edildi. O da yaşadıklarını kaleme almak ve gelecek kuşaklara aktarmak…. Sonbahar rüzgârının bir yaprağı oradan oraya savurduğu gibi cepheden cepheye muharebeden muharebeye koşan asker ve subaylar belki de buna vakit bulamadılar. Ya da yazmak istemediler.
Yaşanan acıları tekrar tekrar hatırlamak veya hatırlatmak istemediler, herhalde. Ama tarihin belgeler yanında, günlüklere, hatıralara, biyografilere, oto biyografilere ihtiyacı var. Bunlar ne kadar fazla olursa o kadar çok yaşananlardan, duygulardan, özlemlerden, acılardan, olaylardan ders çıkarmak, olayları anlamaya çalışmamıza yardımcı olacaktı. Tabiî ki söz ettiğimiz bu tür eserler hiç yok değildir, vardır ama çok azdır.
Keşke daha fazla olsaydı. Daha fazla olsaydı, şimdi ismini hiç duymadığımız veya hatırlamadığımız ama yaptıkları davranışlar, aldıkları kararlar ile bir olayın veya olayların aynı zamanda tarihin gidişatını değiştiren kararlarının sebeplerini ve/veya sonuçlarını anlamamıza büyük katkılar sağlayabilirlerdi.