“Şiddetin farklı türlerine ilişkin toplumsal bilinç arttıkça, kadınların farklı şiddet türlerine ilişkin duyarlılıkları ve onların birer eşitsizlik biçimi olarak görünür kılma eğilimleri artmaktadır. Bununla birlikte bu türden farkındalıkların artışı ile birlikte diğer toplumsal eşitsizlik biçimlerine karşı da kadınların daha duyarlı hale gelmekte oldukları görülmektedir.
Çalışma kapsamında, toplumsal cinsiyet rollerinin sorgulanması süreci ile kadınların şiddetin mağduru olma eğilimleri arasında dikkat çekici bir ilişki olduğu görülmektedir. Buna göre, mağduriyet arttıkça aile reisliği ve kadın-erkek rol farklılaşmalarına ilişkin sosyo-kültürel anlam kodlarının ve özel-alan kamusal ayrımında dikkat çeken toplumsal pratiklerin sorgulanma derecesi artma eğilimi göstermektedir.
Toplumsal değişme süreci içinde kadının bir birey olarak içinde yaşadığı ataerlik ve kapitalist üretim süreçlerinin tahakküm dinamiklerine daha duyarlı hale gelmeye başlamış olmaları, söz konusu mevcut sosyo-kültürel-ekonomik-politik yapıların salt sistemin kendi mevcut kodlarına ilişkin ‘içkin’ eleştirilerine değil,mevcut örüntüler ve anlamlar sistemine dışsal ‘aşkın’ eleştirilerin’ de geliştirebildiği toplumsal iletişim biçimlerinin geliştirilmesini gerekli kılıyor görülmektedir.
Kadının birincil ilişkiler ağı içinde olduğu aile çevresi ve yakın duygusal ilişkilere dayalı partnerleriyle olan ilişkileri ve bu ilişkilere yüklenen anlam ve değer kodları, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin önlenmesinde önemli stratejik başlangıç noktaları olarak dikkat çekmektedir…”