Bugünün dünyasındaki yazı dillerinin var oluşu daima o dilin, baskın eskicil bir yazı dilinin boyunduruğundan çıkma cesareti göstermesi ile mümkün olmuştur. Bu cesaret de henüz sadece konuşma dili olan dilin başkaca bir yazı diline ilgi göstermeyen ama aynı zamanda okumaya, öğrenmeye, anlatmaya meraklı orta ve alt tabaka konuşurlarının sayesinde gün yüzüne çıkmıştır.
Sadece konuşma dili iken XI-XIII. yüzyıllar arasında Harezm yoluyla Horasan üzerinden Yakın Doğu’ya kayarak Selçuklu Devletinin kuruluşunu hazırlayan Oğuzlar henüz yazı dili oluşturma cüreti göstermemişlerdi. Ama Oğuz Türkçesinden başka dil konuşmayan ve yazmayan halkın ihtiyaç duyduğu bilgilere ulaşabilmesi de gerekliydi. Dini bilgiler veren eserlerin, savaş meydanlarındaki kahramanlık hikayelerinin, muhatabına söyleyemediği için kara sevdaya düşen aşıkların hikayelerinden matematik, tıp metinlerine, tarih, astronomi, falnâme, kıyafetnâme ve rüya tabirlerine kadar bir çok eser -zaten üst bir yazı diline sahip olmalarından dolayı konuşma dilleri ile yazmaya gerek duymayan eğitimlilerden farklı olarak- orta sınıfın öz dili ile kaleme alınmış bu sebeple de orta sınıfın öğrenme güdüsü, Oğuz Türkçesi için tıpkı dünyadaki diğer dillerin yazı dili haline gelme sürecinde olduğu gibi büyük bir itici güç olmuştur.