Göç yolları üzerinde bulunan Anadolu, binlerce yıllık tarihinde üzerinde pek çok medeniyetin kurulup yıkıldığı bir medeniyetler mozayiğidir. Amasya ili yazılı kayıtların çok öncesi olan MÖ 5500’lere inen tarihî derinliğiyle bu mozayiğin önemli bir parçasıdır. Amasya’da biriken bu köklü kültürel mirasların izlerini halkının sosyo-kültürel hayatında, coğrafyasında, mimarisinde, edebiyatında sürmek mümkündür. Bu miraslardan biri de efsanelerdir. Mitolojik dönemde ortaya çıkıp her toplumun gelişim süreçlerinden etkilenerek günümüze kadar gelen efsaneler, gerek tür özellikleri gerekse halkın ortak üretiminin ve hafızasının ürünü olmaları yönüyle insanın yaşamını sürdürdüğü mekanla kendini özdeşleştirdiği ve aidiyet bağlarını güçlendirdiği anlatılar olarak bilinirler. Pek çok olağanüstü ve fantastik ögelere yer vermesi onu tür olarak masala yaklaştırmakla birlikte anlatılanların gerçek olduğuna inanılarak dinlenmesi, efsaneye edebî tür olmanın ötesinde bir değer katmaktadır. Bu sebeple efsanelerin içerdiği veriler o toplumun tarihini, sosyo-kültürel yapısını, inançlarını ve hayatı algılama biçimini çözümlemede önemli bir veri kaynağıdır. Ancak sanayileşmenin etkisiyle köyden büyük kentlere göç olgusunun yoğun yaşandığı son yüzyılda Halk Bilimi araştırmacılarının öncelikli görevi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bu ürünleri kayıt altına almaktır. Bir sonraki adımda ise derleme kadar önemli bir diğer iş, bu ürünlerin farklı bilimsel bakış açılarıyla değerlendirilmesidir. Çokanlamlılığa açılan bu metinlerdeki kültürel kodları çözümlemek, kuramsal yöntem ve bakış açılarını gerektirir. Bu yöntemler eserin yüzeysel okumayla tespit edilemeyen derin anlamlarını ortaya çıkarmada kullanılırlar.
Sayfa: /