İnsanlar tarih boyunca; yaşadıkları çevreyi, nasıl ve niçin var olduklarını, hayatı, kaderi, ölümü ve ölümden ötesini merak etmiş ve sorgulamıştır. Bu sorgulama; anlamlandırma, yorumlama, tasarlama ve anlatma arzusunu beraberinde getirmiştir. Böylece halk anlatıları meydana gelmiş, bu anlatılar; tıpkı birer akarsu gibi her geçtiği mecradan ve dönemden izler taşıyarak bugüne akmış, insan doğasının öyküleme ve öykü dinleme susuzluğunu gidererek günümüze taşınmıştır. Ortaya çıkan bu anlatılar; zamanla yeni anlatı türlerinin membaı olmuş; içinde bulunulan dönemin koşullarına göre farklı türlere bölünmüş, evrilmiş ya da esin kaynaklığı etmiştir. Böylece zaman içinde anlatılar çeşitlenmiştir. Milletlerin anlatı geleneğinin önemli parçalarından olan efsaneler; yüzyılların, belki de bin yılların, başka deyişle zaman denen muğlak mefhumun imbiğinden süzülerek gelen; nesiller boyunca kültürü ve dili aktaran ürünlerdir. Sosyal hafızayı yansıtan efsaneler; toplumun kültür haritasının her bölgesinde yer edinir, toplumsal tarihin her döneminden izler taşır. Bu yönüyle mitik dönemden itibaren geçmişin günümüze armağanı olan efsaneler; halkın yaşamını, dünya görüşünü, mizah anlayışını, hayal ve beklentilerini, inanış ve ritüellerini, ahlaki değerlerini, gelenek göreneklerini, beğeni ve eğilimlerini anlamamızı sağlayan birer folklor ansiklopedisi gibidir.
Sayfa: /