Deprem, sel, fırtına ve heyelan gibi doğal afetleri, insanoğlunun doğa ve fizik kurallarını hiçe sayarak gerçekleştirdiği hatalı yerleşim, hatalı bina, hatalı yol, hatalı sanayi ve diğer hatalı eylemleri ile ilişkilendirmek mümkündür. İnsanoğlunun ekoesistemin taşıma gücüne yöenlik gerçekleştirdiği eylemler, tahrip gücü yüksek doğa olaylarını bir doğa olayı olmaktan çıkarıp afete dönüştürmektedir. Dağı, toprağı, denizi, havayı kısacası doğayı yaşayan ve zikreden adeta bir organizma gibi addetmek, “Uhud Dağı bizi sever, biz de onu severiz” anlayışıyla değerlendirip ekosistemin cansız unsurlarının da bazı hakları olduğunu kabul etmek önemli bir gerekliliktir.
Dağları delip, yıkıp dümdüz alan haline getirebilen, gölleri, akarsuları kurutabilen, deniz ve okyanus altında yaşam alanları oluşturabilen, uzayda yerleşmeler kurabilen insanoğlu, doğanın oluşturduğu afetler karşısında kendi çaresizliğini, acizliğini ve zayıflığını unutmaktadır. Dolayısıyla doğaya karşı optimist davranıp, kayıtsız bir şeklide sürdürülebilirliğini gözetmemektedir. Güç zehirlenmesi yaşayan insanoğluna, afetler doğaya karşı daha duyarlı olması için adeta bir hatırlatıcı görevi görmektedir.