Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden itibaren dinî ve tasavvufi kavramların Türk kültürüne hızla girmeye başladığı, başta dil ve edebiyat olmak üzere beşeri pek çok hususta büyük değişikliklerin yaşandığı bilinmektedir. Dinî konular hakkında müstakil eserler oluşturulmuş, hatta yeni nazım türleri şekillenerek bu konuların ele alınması bir gelenek haline gelmiştir. Hz. Muhammed’in hayatı, güzel ahlakı, gazaları gibi konuları işleyen başta naatlar olmak üzere hilye, siyer, miraciye gibi nazım ve nesir türleri içerisinde önemli bir yer tutan diğer bir tür de mevlitlerdir.
Hz. Muhammed’in doğumu başta olmak üzere genel olarak hayatını ele alan mevlitler, genelde mevlit merasimlerinde okunmak için yazılmaya başlanan eserler olarak bilinmektedir. Daha çok mesnevi nazım şekli ile yazılan mevlitler, 14. yüzyıldan itibaren Türk edebiyatında ayrı bir metin olarak kaleme alınmaya başlanmış, Türk toplumunun Hz. Peygamber’e olan büyük sevgisi ve hürmeti neticesinde kısa zamanda sevilmiş ve pek çok örneği ortaya çıkmıştır. En güzel örneğinin 15. yüzyılda Süleyman Çelebi tarafından kaleme alındığı kabul edilen mevlitler, günümüze kadar yüzlerce farklı şairin elinde işlenmeye devam etmiştir.