I. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan Bulgaristan, kendisini büyük bir uluslararası izolasyon içinde dost ve müttefikleri olmadan bulmuştur. Bütün bu olumsuzluğa ilave olarak ülke, yüksek ve ezici miktardaki tazminat yükümlülüğü ile karşı karşıya kalmıştır. Böyle zorlu bir dönemde savaşlardan harap olan Bulgaristan, kaybedilmiş topraklardan gelen yüzbinlerce göçmen ve başına gelen doğal felaketlerden dolayı ekonomik açıdan tam bir çöküntü içine girmiştir. Bu zor şartlara ve Bulgar halkında hâkim olan umutsuzluğa, 1923 darbesi sonrası yaşanan şiddetli ve acımasız iç çatışmalar da eklenince toplumsal gerilim eşi benzeri görülmemiş bir boyuta ulaşmıştır. Savaşın galibi büyük devletler de Bulgaristan’a güvensiz, şüpheci ve küçümseyici bir tutumla yaklaşmışlardır. İki savaş arası dönemde Bulgaristan, komşuları arasında sadece Türkiye ile ciddi bir problem yaşamamıştır. Bütün bu olumsuz atmosfer Bulgaristan’ı, 1930’lardan itibaren tekrar kutuplaşan Avrupa’da revizyonist bloğa, özellikle Nazi Almanyası’nın ellerine itmiştir.