Genelde edebiyatın, özelde şiirin felsefeyle ilişkisinin kadim zamanlara dayandığı bilinmektedir. Bu ilişki, düşünce alanında meydana gelen paradigma değişimlerinin şair personasını ve şiirin içeriğini nasıl dönüştürdüğünü gözlemlemeyi mümkün kılar. XVII. yüzyılda Batı’da başlayan modernleşme, düşüncenin ve toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir dönemin başlatıcısı olmuştur. Aydınlanma ile bu süreç gelişerek din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapıyı akıl merkezli hâle getirmiştir. Batı’daki bu değişimlerin XVIII.yüzyıldan itibaren Osmanlı toplumunda da askerî, sosyal ve siyasialanda geleneksel yaşayış ve düşünüş tarzlarını dönüştürmeye başladığı görülür. Tanzimat’ın ilanı ile hız kazanan bu gelişmelerle birlikte bireyin varlıkla, toplumla ve kendisiyle ilişkisini konumlandırmasında önemli ölçüde farklılaşmalar meydana gelir. Bu farklılaşmaların edebî sahadaki ilk izleri, Osmanlı’da kadim bir tür olan şiir alanında kendini gösterir. Diğer türlerin Tanzimat’ın ilanından sonra Türk edebiyatına aşama aşama girmesi ve olgunlaşmalarının zaman alması sebebiyle şiir, belirtilen dönemde Batı felsefesi etkilerinin incelenmesine daha geniş bir zemin oluşturmaktadır.