Batı’da 18. yüzyılda Aydınlanma ile birlikte aklın ve bilimin egemenliğini temel alarak ortaya çıkan yeni bir paradigma; yaşamın mistik, metafizik ya da büyülü bir şekilde algılanmasını geride bırakır ve geleneksel olandan uzaklaşarak saft gerçekliği merkezi konuma taşıyan bir anlayışı yansıtır. Bu noktada hesaplanan, ölçülen ve kontrol edilen rasyonel değerler önem kazanıp insanın kendi, doğa, nesne ve ilahi olana bakışını değiştirir. Ancak aklın ve beş duyunun yaşamdaki kimi gizemleri açıklayamaması ve gerçeklikten bunalan bir zihnin de büyülü olana yönelme arzusu gibi kırılma ve kriz anları, bilinçdışında bastırılanın geri dönüşü ile sonuçlanır. 20. yüzyılın başlarında Avrupa’da ilk kez resimde uygulanan ve sonrasında Latin Amerika edebiyatında etkisini gösteren “büyülü gerçekçilik” ismi verilen anlatım tarzı da modern bilinçin arketipsel imgelerin eşliğinde gerçeği farklı bir bakış açısıyla yorumlamasına dayanır. Büyü ye gerçeklik gibi birbirine zıt,, oksimoronik ve paradoksal bir karşılığı olan büyülü gerçekçilik; modern dünyada daha çok merkezin dışında yer alan, sosyo-politik bir söyleme karşılık gelen “öteki”nin sesi olarak kendini belirgin kılar. Bu çalışmada ise modern Türk öykücülerinin yazdığı 105 öykü- den yola çıkarak büyülü gerçekçiliğin unsurları arasında yer alan olağanüstü olay ve durumlar, olağanüstü varlıklar, batıl inanç ve hurafeler, hayal-rüya-düş, yazarın ketumluğu, yabancılaştırma, ironi ve büyülü dil gibi başlıklar çerçevesinde bir inceleme yapılmıştır.
Sayfa: /